SORGUNUN AMACI
İfade alma ve sorguda asıl amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bazı yazarlar
sorgunun amacının yalnızca maddi gerçeğe ulaşmak olduğunu kabul eder. Ancak
kanımızca sorgunun tek amacı maddi gerçeğe ulaşmak değildir. Zira amaç maddi
gerçeğe her ne olursa olsun ulaşmak değil; şüpheli veya sanığın savunma hakkı kısıtlanmadan, hukuka uygun bir şekilde ulaşmaktadır.
Kamu gücünü kullanan makamlar yetkilerini sınırsız bir şekilde kullanmamalıdır. Şüpheli veya sanıktan beyan
alırken hukuka aykırı yöntemlere başvurmamalıdır. Aksi halde toplumun hukuk
sistemine ve adalete duyduğu güven ve inanç zedelenir.
Sanığın meramını anlatabilme hakkı ve kendisini etkili bir şekilde savunabilmesi
sorgunun öncelikli amacıdır. Sorguyu yapan makamın açısından bakıldığında ise amaç
olayın aydınlatılmasıdır. Bu bağlamda sorgunun iki yönlü fonksiyonu olduğu
görülmektedir. Kendi içerisinde zıtlık barındıran bu iki menfaatin bağdaştırılması
gerekmektedir. Bu iki menfaat bağdaştırılırken dikkat edilmesi gereken husus en başta
sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması ve insan hakları ihlal edilmeden maddi
gerçeğe ulaşmasıdır. Burada maddi gerçeğe ulaşmak ile kastedilen; tıpatıp gerçeğe
uygun beyan elde etmektir. Ancak devlet gerçeğe uygun beyan elde etmek için, salt bu
amaçla hareket etmesi, sanığın savunma hakkını ve insan haklarını göz önünde
bulundurmamasına, insan onurunu zedeleyen işkenceye varan yöntemler
uygulanmasına, hukuka aykırı yollara başvurarak maddi gerçeğe ulaşma çabası içerisine
girmelerine neden olacaktır. Bu durumda toplum hukuka, adalete olan inancını yitirecek
ve insan onuru zedelenecektir.
Beyanda bulunma, sanığın her koşulda doğruyu söylemek zorunda olduğu
anlamına gelmez. Sanık sorgu sırasında kimliğine ilişkin soruları doğru cevaplamak
zorundadır ancak kimliğine ilişkin sorular dışında kalan soruları cevaplama
yükümlülüğü yoktur. Anayasa madde 38/5’te; “Hiç kimse kendini ve kanunda gösterilen
yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye
zorlanamaz.” hükmü yer almaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere bir olayın
aydınlatılması için sorgulanan sanığın doğruyu söyleme yükümlülüğü yoktur. Sanık
burada susma hakkını kullanabilir. Sanığın susma hakkını kullanması kendisine isnad
edilen suçu kabul ettiği anlamına gelmemelidir. Nitekim susma hakkı 5271 sayılı CMK
ile sanığa verilmiş bir haktır. Ancak susma hakkının kullanılması muhakkak tutanağa
geçirilmelidir.
Geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, esasen birçok
hakkı içermektedir. Bunlar arasında temel haklarına saygı duyulmasını bekleme hakkı,
lekelenmeme hakkı, isnadı öğrenme hakkı, haklarını öğrenme hakkı, susma hakkı,
müdafi yardımına başvurma ve buna bağlı sorgu sırasında yanında müdafi
bulundurabilme hakkı, kendini ve yakınlarını suçlayıcı beyanlarda bulunmaya
zorlanmama hakkı örnek olarak gösterilebilir.
SONUÇ
Özetle devlet ifade alma ve sorgu esnasında maddi gerçeğe ulaşmak için kamu
gücünü, insan onurunu zedelemeden, savunma hakkını kısıtlamadan kullanmalıdır. Salt
olayın aydınlatılması amacıyla her yola başvurmamalıdır. Nitekim Yargıtay kararlarında
da şüpheli veya sanığın sorgusunun uygun yöntemlerle yapılmaması sonucunda
savunma hakkının bu yolla ihlal edilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. Örneğin; Karar
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 24.04.2003 Tarih, 2002/12212 Esas; Karar Yargıtay 3. Ceza
Dairesi 4.11.2000 Tarih, 2003/5357 Esas kararlarında Yargıtay, sanığın usulüne uygun
olarak haklarının hatırlatılmaması, usulüne uygun beyan alınmaması ve sorgunun
yapılmaması sebeplerinden dolayı hükmün bozulmasına karar vermiştir.