Giriş
İşkence, modern öncesi çağlardan beri cezalandırmak, bilgi edinmek, itiraf
ettirmek ve genel olarak mevcut düzeni korumak amacıyla iktidar sahiplerinin
kullandığı bir yöntem olmuştur.18. yüzyılın ortalarına kadar, ikrar elde etmek ve
cezalandırmak amacıyla işkence yöntemi yaygın olarak kullanılmıştır. Hatta hangi
durumlarda nasıl işkence yapılabileceği dahi çeşitli yasalarla belirlenmiştir. Bununla
birlikte işkenceciler için ilk elkitabı, Malleus Maleficarum (The Hammer of Witchcraft
– Büyücülüğün Çekici) 1486’da yayınlanmıştır. Geldiğimiz 20. yüzyılda ise istisnai
bazı örnekler dışında, tüm dünyada işkence yasadışı olmasına rağmen çoğu devlet
tarafından işkence uygulamaları gizli saklı devam etmektedir.
Tanımı
İlki BM İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 1’inci maddesinde yer alan işkence
tanımıdır. m.1 uyarınca işkence; “bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya
üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak
amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep
dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir şahsın teşviki veya
rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ıstırap veren bir
fiil” dir.
Öne çıkmakta olan tanımlardan bir diğeri ise BM’nin tanımından daha geniş
kapsamlı olan Dünya Tıp Birliği’nin Tokyo Bildirgesi’ndeki tanımıdır. Bu tanıma göre
işkence; “bir veya daha çok kişinin, tek başlarına veya herhangi bir otoritenin emri
altında, başka bir kişiden bilgi/itiraf elde etmek veya başka bir nedenle, kasti, sistematik
veya nedensiz biçimde, fiziksel veya psikolojik eziyet uygulamasıdır.”
Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 09.12.1975 tarihli Herkesin
İşkence ve Zalimane, İnsanlık Dışı ve Aşağılayıcı Muamele ve Cezalara Karşı
Korunması Bildirisi”nin 1. Maddesinde, “işkence acımasız, insanlık dışı ve onur kırıcı
muamele ya da cezanın kasıtlı ve en ağır biçimi” olarak tanımlanmıştır.
Bizim hukukumuzda da, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinde
işkence suçu düzenlenmiştir. TCK’da yer alan işkence suçunun fiili unsuru kamu
görevlisinin herhangi bir kimseye insan onuruyla bağdaşmayan ve bu kimsenin
bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama yeteneğinin veya irade
yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak davranışlardan oluşur. Bu
bağlamda TCK m. 94’te yer alan düzenlemede insan onuru odaklı bir işkence suçu
tipine yer verildiği anlaşılmaktadır.
İşkence Yasağını Konu Alan Düzenlemeler
İşkence yasağının ortaya çıkmasındaki temel amaç, insan onurunun korunmasını
sağlamak ve her ne şartta olursa olsun insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğünü
korumaktır. İşkence yasağı uluslararası hukuk belgelerinde de temel haklar arasında
sayılmıştır.
Bu belgeleri şu şekilde sıralayabiliriz:
İnsan hakları Evrensel Bildirgesi (1948) m.5;
Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri Bildirisi (1948);
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950) m.3.;
BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (1966) m.7 ve m.10 (Türkiye bakımından bu
sözleşme 23/12/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.);
Amerikalılar arası İnsan Hakları Sözleşmesi (1969);
BM İşkenceye Karşı Bildiri (1975);
Amerikalılararası İşkencenin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (1985);
Afrika İnsan ve Halkları Hakları Şartı (1981);
BM İşkenceye Karşı Sözleşme (1984)’dir. (Türkiye bu sözleşmeye 1988 yılından bu
yana taraftır.).
Anayasa’nın işkence yasağını düzenleyen hükmü ise şu şekildedir: “Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.”(m. 17/3)
Konuya ilişkin AİHS hükmü ise: “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” (m. 3)
CMK’da ise işkence, irade özgürlüğünü etkilemesi nedeniyle m. 148′ de yer alan
yasak sorgu yöntemleri arasındadır. Kanunda yer alan bu düzenlemeyi, Anayasa m.
38/5 ile birlikte düşündüğümüzde Anayasa’da yer alan, ‘kimse kendini ve yakınlarını
suçlayıcı beyanlarda bulunmaya ve delil göstermeye zorlanamaz’ düzenlemesinin,
CMK m.147’de yer alan sanığın susma hakkının somutlaştırılmış hali olduğunu
görürüz. Şüpheli/sanığın susma hakkını kullanmış olması ise aleyhine bir delil veya
suçluluğuna bir karine olarak kabul edilemez.
İşkence sonucu alınan ifadenin CMK madde 148/3 uyarınca yasak delil olması
ile birlikte, TCK madde 94’e göre işkence yapan kişi için de suçtur. Diğer yandan
işkence yasağı mutlak bir yasaktır. Yani her ne şart altında olursa olsun işkence insanlık
dışı bir muameledir.
Ayrıca akıl ve ruh sağlığı bakımından ıstıraba yol açan her türlü muamele de
işkence kapsamında değerlendirilecektir; dahası AİHM önüne gelen bir başvuruda
(Campbell ve Cosans v. Birleşik Krallık, seri A no.48, 25.2.1982) sözleşmenin 3.
maddesinin yasakladığı bir eylemle tehdit etmenin bile önemli derecede korkuya,
ıstıraba ve ruhsal acıya yol açtığını ve bu maddeyi ihlal edebileceğini belirtmiştir.
Dolayısıyla herhangi birine fiziksel temasta bulunmadan bile işkence ile tehdit etmek
yasaktır; zira bu eylem en azından insanlık dışı davranış olarak kabul edilmektedir.
AİHM İçtihatları Işığında İşkencenin Unsurları
.
Bu bağlamda Mahkeme’ye göre işkencenin unsurları şunlardır:
I. Maddi Unsur: Eylem, fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap vermelidir. Bir
eylemin bu nitelikte olup olmadığı, eylemin yoğunluğuna, uygulama süresine ve
koşullarına, mağdur üzerinde yarattığı fiziksel ve ruhsal etkilere, mağdurun cinsiyeti,
yaşı, sağlığı gibi etkenler dikkate alınarak değerlendirilir.
II. Manevi Unsur: Eylem kasten gerçekleştirilmelidir. Eylemin bilgi veya ikrar elde
etmek, cezalandırmak, ayrımcılık gibi bir özel kastla gerçekleştirilmesi gerekir.
III. Fail: Eylem, resmi sıfatla hareket eden kişiler tarafından veya bu kişilerin bilgisi
veya onayı çerçevesinde üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olmalıdır.
CEZA ALANINDA KARŞILAŞTIĞINIZ HUKUKİ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN AVUKAT İBRAHİM HALİL AYDIN’DAN ONLİNE RANDEVU ALABİLİRSİNİZ.
+90 542 761 84 06