İfade alma ve sorguda şüpheli veya sanığın hak ve yükümlülükleri bilmemesinden kaynaklanan problemler nedeniyle birçok hukuka aykırı durum gerçekleşmekte ve gerek sanık gerekse şüpheliler adil yargılanma hakları ihlal edilmektedir. Bu makalede asıl amaç kısa bir şekilde ifade alma veya sorguda şüpheli veya sanığın hak ve yükümlülükleri hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
1-İsnadı Öğrenme Hakkı
İfade alma veya sorgu işlemine başlamadan önce, kimlik tespiti yapıldıktan
sonra, şüpheli veya sanığa ne ile suçlandığının bildirilmesi gerekmektedir. Kişiye isnat
edilen suç açıkça ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır. 5271 sayılı CMK madde 147’de
“Şüpheli veya sanığın kendisine yüklenen suç anlatılır.” hükmü ile de bu husus açıkça
düzenlenmiştir. İsnad edilen suçun açıkça anlatılması, şüpheli veya sanığa tanınan
meramını anlatabilme hakkının bir gereğidir. Şahsın kendisini daha iyi ifade edebilmesi,
kafasında soru işaretleri barındırmadan isnad edilen suçu öğrenip buna mukabil
meramını anlatabilmesi, savunma hakkını etkin bir şekilde kullanmasını sağlar. Ancak
burada bir sınır vardır. Şüpheli veya sanığa isnad edilen suç hakkında tüm bilgilerin
verilmesi gerekmez. Burada amaç sanığın kendisini savunacak kadar
bilgilendirilmesidir. Dolayısıyla bütün şüphe sebepleri bildirilmeyecek ancak hangi
suçla itham edildiği açıkça anlatılacaktır. Yine şüpheli veya sanığa isnad edilen suça
uygulanacak kanun maddelerinin, indirim ve artırım sebeplerinin de bildirilmesi zorunlu
değildir.
İştirak halinde işlenen suçlar bakımından da durum bu şekildedir. Diğer şeriklere
isnad edilen suçlar hakkında sanığın bilgilendirilmesine gerek yoktur. Yalnızca
kendisini ilgilendiren suç hakkında açıkça ve ayrıntılı olarak bilgilendirilmesi yeterlidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/3/b’de “Kendisine karşı yöneltilen
suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anlatıldığı bir dilde ve ayrıntılı olarak
haberdar edilmek” hükmü yer almaktadır. Yine aynı maddenin e bendinde; “Mahkeme
kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından
ücretsiz olarak yararlanmak” hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü üzere bu maddeler
bir suç ile itham edilen herkesin sahip olduğu asgari haklardandır. Hükmün lafzına
baktığımızda Türkçe bilmeyen şüpheli veya sanık için ücretsiz olarak tercüman
sağlanacaktır. Tercüman yalnızca Türkçe bilmeyen vatandaşlar için değil, sağır ve dilsiz
vatandaşlar için de sağlanabilecektir. AİHS madde 6/3/e’nin düzenlenme amacı şüpheli
veya sanığa kendisini savunma imkanı sağlamak olduğundan dolayı savunma için
gerekli olan tercümenin yapılması yeterlidir. Yine aynı hükümden anlaşılacağı üzere atanacak tercüman için şahıs herhangi bir ücret de ödemeyecektir. Ücretsiz yardım
halinde tercümana devlet tarafından ödenen bedel, mahkumiyet halinde dahi şüpheli
veya sanıktan istenemeyecektir.
Kısaca; bir olayın aydınlatılması amacı ile şüpheli veya sanığa yapılacak sorgu
öncesinde, kendisine isnad edilen suç açıkça ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır.
Tercümana gereksinim duyuyorsa, ücretsiz olarak tercüman sağlanmalıdır. Bütün bunlar
şahsın meramını anlatabilme, adil yargılanma hakkının ve savunmanın etkin bir şekilde
gerçekleştirebilmesinin gereğidir.
2-Müdafiin Hukuki Yardımından Yararlanma Hakkı
Şüpheli veya sanığın kimlik tespiti yapıldıktan ve kendisine isnad edilen suç
açıkça ve ayrıntılı bir şekilde anlatıldıktan sonra, ifadesi alınmadan veya sorgusu
yapılmadan önce sorgulayan tarafından savunma hakkını etkin kullanabilmesi adına
sahip oldukları haklar hatırlatılır. Savunma hakkı kapsamında şüpheli veya sanık
kendisini bizzat savunabileceği gibi bir müdafiin yardımından da faydalanma hakkına
sahiptir. Bu bağlamda şüpheli veya sanığa müdafi seçme hakkının bulunduğu ve eğer
seçebilecek durumda değilse, baro tarafından ücretsiz olarak bir müdafiin yardımından
yararlanabilme imkanı hatırlatılır. Çünkü şüpheli veya sanık iddia makamının
karşısında, silahların eşitliği prensibi gereği güçlendirilmelidir ve bu da müdafiin
yardımını gerekli kılar.
Şüpheli veya sanık baro tarafından atanacak müdafiin ücretsiz olduğu
konusunda bilgilendirilmelidir. Aksi halde bunu bilmeyen şüpheli veya sanık, ekonomik
yetersizlikler nedeni ile müdafiin yardımında bulunma talebinden kaçınabilir. Bu durum
savunma hakkını ihlal eder. AİHS madde 6/3/c’de “Kendisini bizzat savunmak veya
seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli
maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde,
resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek; hükmü yer
almaktadır. Hükümde atama değil bir yardımdan söz edilmektedir. Bu nedenle
yapılacak hukuki yardımı yalnızca atama olarak algılamak şüpheli veya sanık açısından
etkin bir yardım sayılmayacaktır. Yine şüpheli veya sanığın baro tarafından müdafi
atanmasını kabul ettiği takdirde bu yardımdan ücretsiz olarak yararlanabileceğini
hatırlatmak gerekir.
CMK madde 154/1’de “Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafii
ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu
kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
CMK 153/1’e göre “Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve
istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.” Ancak madde devamında, bu
yetkinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmesi söz konusu ise Cumhuriyet
savcının istemi üzerine, hakim tarafından kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Bu kısıtlama
bakımından da katalog suçlar mevcuttur.
Şüpheli veya sanığın müdafiin hukuki yardımından yararlanma hakkı, kural
olarak isteğine bağlıdır. Ancak bu hususta istisnalar vardır. Kanunda zorunlu müdafilik
halleri sayılmıştır. CMK 150/2’ye göre “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın
bir müdafi görevlendirilir.” Yine aynı maddenin üçüncü fıkrasında “Alt sınırı beş yıldan
fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.” hükümlerine binaen bu durumlarda şüpheli veya sanığın
istemi aranmaksızın müdafi görevlendirilir.
Zorunlu müdafilik hallerinde müdafiin görevlendirilmemesi Yargıtay
kararlarınca kanuna aykırı kabul edilmiştir. Adil yargılanma ilkesi ve savunma hakkının
bir gereği olarak iddia makamı karşısında güçsüz durumda bulunan şüpheli veya
sanığın, müdafiin hukuki yardımından yararlanması en temel haklarındandır.
Yargının kurucu unsurlarından olan müdafiler yetkileri doğrultusunda
görevlerini yaparken hukuka aykırı olmamak şartıyla her türlü imkandan yararlanarak
savunmalarını yaparlar. Müdafilere verilen bu hak sınırlandırılamaz, kısıtlanamaz. Aksi
halde savunma hakkının sınırlandırılması anlamına gelir, ki bu durum hiçbir hukuk
devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Yargıtay da müdafinin savunmasının kısıtlanmasını bozma
sebebi saymaktadır.
3-Yakınlarına Haber Verme Hakkı
AY Madde 19/7
“Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.”
Yakınlarına bildirme anayasal bir hak olarak düzenlenmiştir.
CMK Madde 95
“(1)Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi
uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye
gecikmeksizin haber verilir.
(2)Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde
durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.”
Görev yükleyen bir mecburiyet olduğundan kişinin iznine bağlı olmaksızın
yakınlarına bilgi verilmesi gerekmektedir.
CMK Madde 147/1
“d)95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine
yakalandığı derhâl bildirilir.”
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10/a maddesine göre;
“Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya
gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece
bir yakınına bilgi verilir.”
CMK’da İfade ve Sorgunun Tarzı başlığı altında yer alan 147/1-d maddesi ile
şüpheli veya sanığın ifade ve sorgu işlemleri esnasında sahip olduğu haklardan
yakınlarına haber verme hakkı düzenlenmiş ve daha ayrıntılı bir düzenleme içeren CMK
madde 95 hükmü saklı tutulmuştur. Bu hakkın nasıl kullanılacağı ise Yakalama İfade
Alma ve Gözaltına Alma Yönetmeliği’nde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Yakalamanın
yapıldığı yer, coğrafi durum, ulaşım sorunları gibi sebepler ile kişinin yakınlarına haber
vermeye elverişli olamayabileceğinden, yakınlara haber vermenin şüpheli veya sanığın
jandarma veya polisin gözaltı birimine getirilmesinden sonra gerçekleştirilmesi
gerektiğini kabul etmek gerekecektir.
Şüpheli veya sanığın yakınlarına haber vermede amaç, yakınlarının, kişinin
kaybolduğu veya başına kötü bir şey geldiği endişesine kapılmaması, kişinin emniyette
olduğunu bilmeleri ve kanun yollarına müracaat edebilme imkanının sağlanmasıdır.
Yakın kavramına ne anlam verileceği konusunda CMK ve Yönetmelikte herhangi bir
düzenleme bulunmamaktadır. CMK m.147/1-d hükmünde yakınlarından istediğine
derken, CMK m.95 ve Yönetmelik bir yakını veya belirlediği bir kişiye demektedir.
Kişinin yakınlarına eşi, çocukları, ana ve babası gibi kan, evlilik veya evlatlık bağı
nedeniyle kendisine yakın olan kimseler ile nişanlısı örnek olarak verilebilir. Bunun
yanı sıra “yakınlık” kavramının belirlenmesinde ilgilinin beyanına üstünlük
tanınmalıdır. Şüpheli veya sanık kimseye haber verilmemesi hususunda ısrar ederse
tutanak tutularak haber vermeden imtina edilmelidir. Ancak şüpheli veya sanığın daha
sonrasında bu tutanağın kendisine zorla imzalattırıldığına ilişkin iddiası ile karşı karşıya
kalmamak için kişinin beyanının savcı veya hakim önünde tutanağa geçirilmesi daha
sağlıklı olacaktır.
4-Susma Hakkı
Susma hakkı, hem şüphelinin ve hem de sanığın en temel haklarının başında
gelmektedir. Susma hakkı, bir suç işlediği şüphesi altında bulunan kişinin soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde, hiçbir baskıya maruz bırakılmadan sessiz kalabilme hakkıdır.
Anayasa Madde 38’de, ”hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını
suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmü
yer almaktadır. Susma hakkının anayasal güvencesi olan bu hüküm, şüpheli veya
sanığın ifade özgürlüğü ile de bağlantılıdır. Zira, şüpheli ya da sanık üzerine atılı suç
hakkında savunma özgürlüğü çerçevesinde kendisini aktif olarak savunabileceği gibi
susarak da kendisini pasif bir şekilde savunabilecektir. Yani anlaşılacağı üzere, susma
hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün negatif bağlamında kullanılabilmesi için bir
güvencedir.
AİHS’de susma hakkı açıkça düzenlenmemiş olsa da; sözleşmenin işkence,
insanlık dışı ve haysiyet kırıcı muameleler yasağını düzenleyen 3. maddesi, dolaylı
olarak susma hakkını düzenlemektedir, yani bir kimsenin özgür iradesini etkileyici
şekilde zor kullanarak bilgi veya ikrar elde edilmesini yasaklamaktadır. Nitekim susma
hakkının temelini de işkence ve kötü muamele yasağı oluşturmaktadır. Eğer ki susma
hakkı olmasaydı bilgi edinmek, ikrar elde etmek gibi amaçlarla bu insanlık dışı
yöntemler uygulanabilecekti ve bu durumda çok ciddi insan hakları ihlalleri ortaya
çıkacaktı.
Susma hakkı çeşitli olmakla birlikte, öğretide şu şekilde açıklanmaktadır:
1) Tam susma; şüpheli veya sanığın muhakeme sürecinin tamamı boyunca bütün
suçlamalar karşısında susması durumudur.
2) Kısmi susma; ifade veya sorgu esnasında şüpheli veya sanığın belirli sorulara
cevap vermekten kaçınması, bazen konuştuğu bazen de sustuğu durumlar olarak
açıklanmaktadır. Örneğin; adam öldürme suçunda kişinin öldürdüğünü kabul etmesi
ancak neden bu suçu işlediğine dair sorulara cevap vermekten kaçınması gibi.
3) Geçici susma; şüpheli ya da sanığın, muhakemenin değişik safhalarında isnad
edilen suça ilişkin susması veya konuşması şeklinde olabilir.
Kişiye ifade alma veya sorguya çekme esnasında, yüklenen suç hakkında dilerse
açıklama yapmamasının, kanuni hakkı olduğunu söylemek zorunluluğu bizim
hukukumuzda açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu konuda CMK Madde 90/4’te;
”Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini
önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.”
hükmü yer almaktadır.
Ancak susma hakkı sınırsız değildir, kişiye kimliğini bildirmeme ve kimliği
hakkında yalan söyleme veya sessiz kalma hakkını vermez. CMK Madde 147/1 a’ ya
göre; ”Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla
yükümlüdür.” Bununla birlikte doğru cevaplandırmamak TCK Madde 206’da, başka
kimseye ait kimlik bilgisi vermek TCK Madde 268’de ayrıca suç olarak
düzenlenmektedir.
Diğer yandan Kabahatler Kanunu madde 40/1’e göre;
”Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle
ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli
tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. (2) Açıklamada bulunmaktan
kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen
kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık
bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve
tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümleri uygulanır.”
Susma hakkını kullanmak isteyen şüpheliye karşı kolluk görevlileri, kişinin bu
kararını değiştirmesini sağlayabilecek her türlü davranıştan kaçınması gerekmektedir.
Böyle bir yaklaşım muhakkak ki ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması ilkesiyle de ters düşecektir. Susmanın, şüpheli veya sanık için bir
”savunma aracı” ve bir ”hak” olmasından dolayı bu hakkın kullandırılmayıp şüphelinin
veya sanığın zorla konuşturulmaya çalışılması savunma hakkının ihlal etmek demektir.
Aydınlatma yükümlülüğü olarak da tanımlayabileceğimiz bu düzenlemelere
aykırı bir şekilde, şüpheli veya sanıktan susma hakkı hatırlatılmadan alınmış ifade veya
yapılmış sorgudan elde edilecek beyanlar delil yasağı kapsamındadır ve mutlak bozma
nedeni oluşturur (CMK m. 289, f. 1, b. h ve b. i).
5-Delil Toplanmasını İsteme Hakkı
CMK madde 160/2’ye göre; ”Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması
ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri
marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına
almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
Kanunun söz konusu hükmüne göre, savcı sanığın lehine olan delilleri de
toplayarak dosyaya eklemek zorundadır. Ceza Muhakemesinde şüpheli veya sanık bir
suç işlemediğini ispat etmekle yükümlü değildir. Dolayısıyla delil toplama yetkisi
savcılara aittir.
CMK madde 147/1-f’ ye göre; ”Şüpheden kurtulması için somut delillerin
toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini
ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.”
Hükümden de anlaşılacağı üzere şüpheliler, şüpheden kurtulmak için somut
delillerin toplanmasını isteyebilecekleri gibi kendileri de dosyaya delil sunabilirler. Bu
durumda savcı, şüphelilerin lehe olan delilleri de toplayarak, bu delilleri
değerlendirmeli ve dava açmak için yeterli delil toplandıktan sonra iddianame
hazırlaması gerekmektedir.
CMK m.170/5’de, “iddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine
olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.” hükmü düzenlenmektedir.
CMK‟nın 234‟üncü maddesinin 1/a-1 hükmünde, mağdur ile şikâyetçinin
delillerin toplanmasını isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Böylece şüpheli veya sanığa,
şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanması ve lehine olan hususları ileri
sürmek olanağı “muhakemeye yön verme hakkı” tanınır.
Allah razı olsun işinizi cok iyi yapıyorsunız